Clifford D. Conner'ın Halkın Bilim Tarihi: Madenciler, Ebeler ve ‘’Basit Tamirciler’’ Kitabı Üzerine
Uzun yıllar boyunca hem sözlü tarih anlatılarında hem de yazılı tarih anlatılarında; kahramanlar, bilgeler, bir avuç üstün kişilerin tarihin akışına yön verdiği anlayışı hakim olmuştur. Efsanalere konu olan tanrılar, şifayı getiren bilgeler, savaşlarda üstün başarı gösteren kahramanlar, güçlü politik liderler, önemli din adamları, üstün zeka sahibi olarak parlak keşiflerde bulunarak tarihe yön veren bilim insanları tarihin ana konusunu oluşturmuştur. Tarih yazımındaki hakim anlayış, bilim tarihi yazımında da karşımıza çıkmaktadır. Clifford D. Conner Halkın Bilim Tarihi eseri ile klasik bilim tarihi yazımını karşısına alarak alternatif bir bilim tarihi yazımı anlayışı ile karşımıza çıkmaktadır.
Bilim ifadesi bilginin üretilmesi ve yayılması sürecini karşılıyor ise bilim tarihi bu sürecin tarihidir. Conner, bilginin üretilmesi ve yayılmasında sıradan insanların rolünün egemen bilim tarihi anlatısı tarafından görünmez kılınmasına karşı, sıradan insanların bilimin inşasındaki önemli rollerini anlatmayı hedeflemektedir.
Klasik bilim tarihi anlatısında, üstün zeka sahibi bilim insanlarının parlak başarıları ile ilerleyen bir bilim anlatılmaktadır. Bu anlayış bilimin gelişmesine coğrafi bir sınırlama da getirerek bilimin Avrupa üzerinden doğup geliştiğine inanmaktadır. Avrupa dışında bir bölgede bilimsel faaliyet yürütülmesi durumunda ise bunu o bölgedeki politikacıların veya zengin kimselerin bilimsel faaliyete sıcaklık duyması ve hoşgörü ile yaklaşması sonucu oluşan bir istisna olarak görme eğilimi gözlemlenmektedir.
Kadınlar, köleler gibi toplum tarafından ikincil sınıf olarak görülen kesimlerin bilimin gelişimine hiçbir katkısı bulunmadığı ve bir avuç elit bilim adamı topluluğunun bilimin yaratıcısı olduğu klasik anlatıya karşı Conner, avcı toplayıcı toplulukların, denizcilerin, madencilerin, demircilerin, şifacıların, ebelerin, tüccarların, tamircilerin, yani onun deyimi ile ’’sıradan insanların’’ ürettiği ve yaygınlaştırdıkları bilginin çalınarak bir avuç bilim adamı topluluğunun elinde tekelleştirilen bilim gerçeğini ortaya koymaktadır.
Clifford D. Conner’in Halkın Bilim Tarihi eseri 580 sayfa ve 8 bölümden oluşmaktadır. Kitabın 67 sayfasını kaynakça oluşturğu göz önüne alınırsa oldukça kapsamlı bir araştırma ve incelemenin ürünüdür. Conner, halkın içinden, okuma-yazma bilmeyen veya Latince bilmeyen, yaşamın içinde deneme yanılma yöntemi ile bilgileri elde eden sıradan insanların, bilgi üretimi ve yaygınlaştırılmasında oynadıkları rolü bölüm bölüm anlatmaktadır. Eserde, avcı-toplayıcı topluluklardan başlayarak 20. yüzyıla kadar bilim tarihinde görünmez kılınan sıradan insanların tarih süreci içerisinde bilimle ilişkileri işlenmektedir.Bilim, doğaya dair elde ettiğimiz bilgiler olarak ele alındığında, doğaya dair bilgiye en yetkin bilgiye sahip olanların yaşamını sürdürmek için çabalayan sıradan insanlar olduklarını düşünmek mümkündür. Conner doğa ile iç içe yaşayan avcı toplayıcı toplulukların bitkiler ve hayvanlar üzerine bilgilerinin bilim demeyi hak edecek ölçüde ileri olduğunu ve canlıların isimleri ile birlikte sınıflandırmalarını da yapabildiklerini aktarmaktadır. Eserinde, avcı-toplayıcı toplulukların bilgiye sahip olmadıklarını düşünen Hobbes'u sıklıkla eleştiren Conner, bitkilere ve hayvanlara dair ayrıntılı bilgi sahibi olan, bitkileri ilaç yapımında kullanan ve coğrafya bilgileri de bulunan Groote Eylandt yerlileri, Aborjinler gibi toplulukları gibi avcı toplayıcı topluluklardan örnekler vermektedir.
Yine sıradan insanlar olarak görünmez kılınmış Pasifik Okyanusu Yerlilerinin, denizcilerin yer yön bulma ve yıldızları gözlemleme konusundaki yetkinliklerine henüz Avrupa’da pusulanın icat edilmeden sahip olduklarından bahsedilmektedir. Pasifik Okyanusu’nda denizcilerin, yıldız pusulası, okyanus kabarmaları gibi yöntemleri kullanarak doğru bir şekilde yönlerini bulabildikleri hatta rehber denizcilere sıklıkla yön bulma konusunda başvurulduğunu aktarılmaktadır.
Bir başka
örneğinde Conner, vahşiler olarak adlandırılan Pasifik Okyanusu, Amerika ve New
England yerlilerinin coğrafya bilgisinin gelişmişliğini gören haritacıların,
bunu bir sömürge aracı olarak kullandıklarından ve boş topraklar mitini
yarattıklarından bahsetmektedir. Yerlilerin yerleşim alanları onlardan kimi
zaman gönüllü kimi zamansa zorla çalınan bilgiler ile oluşturulan haritalarda
boş gösterilmiş ve yerliler yok sayılmıştır. Conner, bilimin bir sömürge
aracı olarak kullanılmaya başlamasını dert edinmekte ve eserinde bunu sıklıkla
işlemektedir. Bununla birlikte Conner,
bilim tarihi yazımındaki klasik yaklaşımın sömürge gerçeğini, çeşitli mitlere
inanarak gizlediğini ve bu mitleri çürütmenin önem teşkil ettiğini
düşünmektedir.
Conner, klasik bilim tarihi anlatısında gereğinden fazla parlatılmış bilim insanları ve akademisyenlerin öyküsünü anlatmak yerine, bir gökdelene benzettiği modern bilimin temelini atan ve bilgileri çalınan, adı sanı duyulmamış kimselerin öyküsünü anlatmayı amaçlamaktadır. Yazının ve alfabenin bulunması, matematiğin, sayıların aritmetik hesaplamaların geliştirilmesinin, gökyüzünü ve yıldızlarını gözlemleyerek astronominin gelişmesi elit bilim insanları tarafından değil, basit tüccarlar tarafından ve yaşamını kolaylaştırmak isteyen yerliler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Conner, eserinde sadece sıradan insanların bilimin gelişimine katkılarını anlatmakla kalmamış, klasik bilim tarihi anlatısında üretilen mitleri çürütmüş, bilimin kolektif ve özgür bir ortamda gelişirken, laboratuvarlara sıkıştırıldığı, elit bilim toplulukları sınıfının tekeline verildiği ve sermayenin aracına dönüştürüldüğü gerçeğini ortaya koymuştur.
‘’Isaac Newton’un ‘’görünmeyeni görme’’ becerisi kendisinin de iddia etmiş olduğu gibi, ‘’devlerin omuzlarında’’ oturmasına değil, adı sanı duyulmamış okuma yazması olmayan binlerce zanaatkârın (ve daha diğer binlerce kişinin) sırtına binmiş olmasına bağlanmalıdır.’
Conner
bilimi,eğer doğayı anlamak olarak ele alırsak, doğaya özgü bilginin en iyi
hayatta kalma mücadelesi veren ve yaşamını sürdürmek için bu bilgiyi kullanan
sıradan insanların bile biliyor olabileceğini söylemektedir. Elbette kastettiği
modern bilimin yaratıcıları bilim insanlarının bir katkısı olmadığı değildir.
Ancak modern bilimin gelişmesinde bilim insanlarının keşifleri bilim tarihi
yazımında hak ettiği ölçüde parlatılmış, zanaatkârların bilimin gelişimine
katkıları ise es geçilmiştir. Conner görülmeyen bu sıradan insanların bilimin
gelişiminde anahtar görevi gördüklerini ortaya çıkarmak istemektedir.
Conner, eDNA kuramı, Kuantum teorisi gibi bilim insanları tarafından geliştirilmiş kuramları geliştirenlerin zannatkârlar olduğu gibi bir iddiada bulunmamaktadır. Modern bilimdeki gelişmelerin sıradan insanların bilgilerinin işlenmesi ile sağlandığını söylemektedir.
Conner,
eserinde kuramsal gelişmeleri değil, deneye dayalı gelişmeleri ele almakta ve
bilimin kuramsal yönünün kimi çevrelerce ‘’daha bilimsel’’ olarak nitelenmesine
karşı tutum aldığını da ortaya koymaktadır. Conner, 20.yüzyılda Manhattan Projesi’ ne
kadar kuramın bilimsel keşiflerde başat rol oynamadığını, bu zamana dek
deneysel verilerin ışığında bilimsel keşiflerin gerçekleştirildiğini
söylemektedir. Conner
entelektüel çevrelerce uzun tartışmalara sahne olan bilim savaşları sırasında,
kuramsal bilimleri gerçek bilim olarak niteleyen katıksız kuramcı, gelenekselci
anlayışa karşı, sosyal kuramcılar, feministler, bilim insanları ve bilim
felsefecileri gibi karşıt tutum aldığını açıkça ifade etmektedir.
Uzun yıllar
boyunca bilim topluluklarında el emeğinin, entelektüel emekten aşağı olduğu
anlayışı zanaatkârların katkılarının görülmez kılınması ve deneysel bilimlerin
daha az bilimsel olarak nitelendirilmesi ile bilim tarihi yazımında karşımıza
çıkmaktadır. Uzun yıllar boyunca el emeğini aşağı gören Aristo, Eflatun gibi
eski çağ düşünürlerinin yarattıkları ön yargı, bilim tarihi yazımına da
yansımıştır. Conner, uzun yıllar bilim
çevrelerince deneysel bilimin aşağı
gören ve zanaatkârları küçümseyen yaklaşımın hakim olmasının, bilimin
gelişmesine ciddi zararlar verdiğini
düşünmektedir. Conner, okullu değil alaylı olan zanaatkârların bilimin
gelişimindeki rollerini anlatması ile Zilsel’in halkın bilim tarihine en büyük
katkılardan birini yaptığını ifade etmekte ve zannatkârların bilgisinin
işlenmesi ile modern bilimin inşaa edildiğini düşünmektedir.
Conner,
bilimsel devrimin teorisyenlerinden Bacon’un zannatkârların doğaya ilişkin
bilgilerini kullanarak bilimi canlandırma çağrısı yaparak, onların bilgisini
alarak işlemek üzere elit bir sınıf
yaratma amacında olduğunu söylemektedir. Bilimsel devrim ile birlikte bilimsel
bilginin sahibi olan zannatkârlardan,
bilimin üretim ve gelişim sürecindeki hakları ellerinden alınarak saf
dışı bırakılmışlardır. Conner, bilimsel faaliyetin laboratuvarlarda, bir avuç
okullu bilim insanı elit bir sınıf tarafından gerçekleştirildiği, sıradan
insanların bilime ulaşmasının engellendiği, hiyerarşik bir organize haline
getirilmesi ile bilimsel devrimin kaybedenlerinin halk olduğunu söylemektedir.
Bacon savunuculuğundan önce Tycho Brahe’nin gözlemevi örneğini vererek bilimsel
faaliyetin hiyerarşik bir düzlemde yürütülmesine örnek bulunduğunu söyleyen
Conner, Robert Boyle’un laboratuvarının Bacon’ un görüşleri çerçevesinde
bilinçli bir şekilde gerçekleştirilmiş bir bilimsel oluşum olduğunu
söylemektedir.
Bilim
devrimi ile bilimin kolektif üretimi ve özgür doğası yok edilmiş, halk bilimsel
araştırma süreçlerinden yalıtılmış, bir avuç elit bilim insanının rol oynadığı
ve sermayenin çıkarına faaliyet gösteren bir bilim gerçeği yaratılmıştır.
Günümüzde bilim, kapitalizmin çıkarları doğrultusunda gelişim gösteren, şirket mantığı ile çalışma gösteren büyük laboratuvarlar ve çalışma grupları ile ilerletilen bir araç haline gelmiştir. Bilimsel faaliyetin kibar bilimsel oluşumlar etrafında gerçekleştirilmesi, Avrupa’da yeni düzenin, kapitalizmin gelişmesi ile birlikte sermaye-bilim ilişkisi pekişmiştir. Elit bir sınıf tarafından gerçekleştirilen bilimsel araştırma, artık sermayenin çıkarı doğrultusunda biçimlenmektedir.
Conner,
Halkın Bilim Tarihi eseri ile, bilim tarihine Marksist bir perspektiften
yaklaşmakta ve klasik bilim tarihi anlayışına alternatif oluşturmaktadır.
Ülkemizde, Halkın Bilim Tarihi kitabının tek çevirisi TÜBİTAK tarafından
basılmıştır. Ancak TÜBİTAK bu eserin basımına devam etmemektedir ve kitapçılarda
satışı yoktur. Sahaflardan veya internet üzerinden PDF haline ulaşmak mümkündür.
Egemen bilim tarihi yazımına alternatif olan bu eserin TÜBİTAK dışında
çevirilerin yayınlanması bilim tarihi yazıcılığında alternatif bir anlatının
ülkemizde okunabilmesi ve tartışılabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Azze Deniz Akşar
KAYNAKÇA
Conner,C.D.,çev. Kanburoğlu,Z.Ç.,
’’Halkın Bilim Tarihi’’,TÜBİTAK,(2013)