FARKINDALIK SANRILARI İÇİNDE YAŞAYAN BİR İNSANLIĞA - TALHA ALP

FARKINDALIK SANRILARI İÇİNDE YAŞAYAN BİR İNSANLIĞA - TALHA ALP


FARKINDALIK SANRILARI İÇİNDE YAŞAYAN BİR İNSANLIĞA

Bu yazdığım düşünceler bana göre bir insanın zihniyle doğrudan konuşan, o zihni hedef alan düşünceler. Bilim ve edebiyat bizim yorumladığımız düşünceler eşliğinde kendi hayat görüşümüzü daha da güçlendirip gerekçelendiriyor. Ancak bu yazı ve bunun gibi yazılar daha da etkili olmak adına bilimden ve edebiyattan öteye geçerek, karşıdaki insanı hedef alma ve o insanı "kaçamayacak ölçüde kuşatma" gibi bir düşünceyle etkisini var ediyor.

Bu tür yazılar yazılmalı, bilim ve edebiyatın güçlü bağlamlarından destek almalı; daha gerekçeli yazılar olmalıdır. Aksi takdirde meydan boş kalacak ve insanlar düzensiz bir anarşiye teslim edilecektir. Böylelikle bütün hayat ve ahlaki düşünceler, bütün düşünce sistemleri "insanların taşımış oldukları düşünceler eşliğinde birbirine karışacaktır"

Budist düşüncelerle dolu müslümanlar, müslüman düşüncelerle dolu özgür ülkelerde yaşayan muhafazakarlar, faşist düşüncelerle dolu sosyal adalet savunucuları ve feministler, deist düşüncelerle harmanlaşmış teistler... Bu gibi insanların varlığı "düzenlenmiş bir sistemi, tutarlı düşünceleri" ve "uygulanacak bir ahlakı" ne oluşturabilir ne de hedef alabilir. Karmaşa, karışıklık ve saygı etkilidir, iyidir ve güçlüdür ancak işlevli olduğu kadar. Eğer düşüncelerin motivasyonunu ve etkinleştirici gücünü kaybedersek kimin ne yapıp yapmadığı anlamsız olacaktır ve anlamsız olduğunu iddia ettiğimiz bir şeyden de anlamlı olarak hesap soramayız.


DEĞER VE DAHASI, DAHASI VE DEĞER

Yaşadığımız çağı eskisinden ayıran şey daha fazla sosyal ilişkilerin olması. Azınlık olarak varsaydığımız eski sosyal ilişkiler artık eskisi kadar "azınlık" yani "değersiz" değil. Zamanla değişen tek şey, bana göre değer algısıdır. Var etme ve olma -var ederken de var oluyoruz- yolunda bizlere güç lazım. Aksi takdirde bir şeyi gerçekleştiremeyiz. Bilinçli olma hali diye iddia ettiğimiz şey artık başka şeylere başka olarak değer vermektir.

Üstte yazdığım düşüncelere göre, demek ki bilinçli olduğunu varsadığımız insandaki tek değişiklik "başka bir şeye değer vermiş olması"dır. O kişi olgun, ahlaklı, iyi ve yeterli gibi övgü dolu tanımlara uymuyor; o kişi kendi karmaşası içinde başka bir şeylere değer veren biri ve biz de onun değer verdiklerine değer veriyoruz. O işi ahlaksız, olgunlaşmamış, kötü ve yetersiz gibi sövgü dolu tanımlara uymuyor; o kişi sadece kendi karmaşası içinde başka şeylere değer veren biri ve biz de onun değer verdiklerine değer vermiyoruz. 

Demek ki okulda yaramaz ve serseri olan bir çocuk nasıl akıllanmış? Kendisini yaramaz ve serseri yapmayacak şeylere değer vermiş.

Bir şeye değer veren kişi, o değer verdiği şey uğruna harekette bulunacak ve böylece iş yapacaktır

Demek ki bilim ve kültürler nasıl var oluyor? Birtakım insanlar buna değer vermeye yöneliyor..

Kısacası bütün bir insanı değer verdiği şeyleri anlayarak anlayabilirsiniz çünkü kendisi denen şeyi kendine özgü kılan şey değer verdiği şeyleri olacak. Böylece değer verdiği şeyleri ondan çıkarırsanız o insan olduğu haliyle, nötr bir şekilde "zaten anlamlandırılmış ve anlamlandırılmaya gerek duymayan" olacak.

Bundan sonra başlar "değer veren" insanın hikayesi.

Neye, neye göre değer verilir? Bu soruya yakınlaşma çabaları güdelim, bu sorunun cevabını bulmaya çalışırken farklı yöntemler deneyelim. İlk olarak soralım: neye, neye göre değer verilmez? Bunun olumsuzunu ve zıttını sorma sebebim, sormuş olduğum konu olan "değer"i yok etmeye çalışmak ve böylece kendisinin "farklı durumlarda ne tepkiler vererek" farklı koşullarda ne özellikleri olduğunu belirtmesi olacaktır. Tıpkı zorda kalan insanın başka özelliklerini bir bir ortaya sunması gibi.

Karşısında hazırlıksız olduğumuz ve güçsüz düştüğümüz durumlar değer algımızı şekillendiriyor. Gerekçem şu; biz her zaman "iyi" diye varsaydığımız şeylere hazırlandık, gücümüzü ve odağımızı buraya verdik. Böylece kötü dediğimiz şeylere hazırlıksız yakalandık. Kötülüğün karşısında başarısızken iyilikle yaptığımız çoğu iş başarılıydı. İyiliği sevdik, kötülüğü sevmedik.

Yani dünyayı olumsuz olarak değerlendirdiğimiz çoğu düşünce aslında kendi başarısızlıklarımıza atıflar yapan bir güçsüzlük hikayesi. Aksi takdirde dünya olumsuz olarak bize görünmezdi, böyle olduğunu düşünmezdik. 

Talha Alp

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski