Hayatımızı,
göğsümüzün sağında kalan boşluğu dolduracak kişiyi bulmak için harcadık. Bu
gediğe farklı kalpleri yerleştirmeyi denedik, “Artık buldum.” dedik ama nafile
her zaman yarım kaldık. Orası bizim tutkularımız uğruna yaralara bulandı.
Kimseye bir şey olmadı sadece kendi canımızı yaktık. Yaşlarla tenimizi suladık.
Gözlerimizi, kızıllığın cani renkleriyle boyadık. Zihnimizi yıkılmış hayallerin
enkazında bıraktık.
Bizi bu
anlamsız ısrarımız tüketti. Ölmüş olan arzularımız yük oldu bedenimize.
Acımasız duyguların tesiri altında sürüklendik. Kaderimizin mahkûmu olduğu
ayrılığı, imkansızlıklara karşı çıkıp yıkmaya çalıştık. Umudun kırbacını
yüreğimize vura vura inatla yaşadık. Yalnızlığımızda barışmadık, barışamadık.
Çünkü mutluluğu hep başkalarında aradık. Yanan bir odun parçası gibi bir anda
parladık ve bir tutam söz karşısında küllenip puslu havanın içine karıştık. Yorgunduk
hem de çok.
Dinlenmemiz
lazım üstümüzden atarak bu yükleri. Bırakıp gitmeliyiz artık bizim için anlamı
kalmamış kimseleri. Yaşadıklarımız için üzülmektense deneyim olarak görüp daha
olgun bir halde dimdik durmamız gerekli. Huzuru başkalarında değil de
kendimizde aramanın gelmiştir vakti. Haliyle arzularımızı hayatımızdan öteye
koymamalıyız değil mi?
Ensar Akman