Kelimelerin Zehri
Söz gümüşse sükut altındır derler. Ancak bu
her zaman böyle midir? Bazen sükut çaresizliktir, ne söyleyeceğini
bilememektir, öfkeden dili tutulmaktır. İçimize attığımız, insanlara
söyleyemediğimiz her kelime, her cümle beynimizin içinde dolaşır durur. Onlara
engel olamayız, onlardan kurtulamayız ve yavaş yavaş içimizi çürütmeye
başlarlar. Ağzımızdan çıkmayan her kelime bir parazit gibi beynimize yapışır.
Adeta sinsi bir hastalık misali hissettirmeden, fark ettirmeden bizi öldürür. Bu
süreç o kadar bilinçsizce gerçekleşir ki çoğu zaman bunu fark etmeyiz bile.
Bize neler olduğunu merak ederiz. Hislerimiz ve düşüncelerimizde meydana gelen
değişimlere anlam veremeyiz. Nedenini bulabilmek için geçmişe döner ve
anılarımızı kurcalarız, ancak böyle bir değişime neden olabilecek bir olay
bulamayız. Halbuki tüm bunlara sebep olan tek bir travma, tek bir olay değidir.
Yılların birikmişliğidir, yılların sessizliğidir. Önemsiz gördüğümüz, söylemeye
çekindiğimiz veya nasıl dile getireceğimizi bilmediğimiz için içimize
gömdüğümüz her şey, içimizi yiyip bitirmiştir.
Bizlere hep konuşmadan önce söyleyeceğimiz
her şeyi dikkatlice düşünmemiz öğütlenir. Yerinde bir öğüttür bu; ağzımızdan
çıkan sözlerin ağırlığı altında ezilebilir, sonrasında söylediğimiz her şey
için çok pişman olabiliriz. Lakin eksik bir öğüttür. Çünkü susmadan önce de
dikkatlice düşünmek gerekir. Söylemediğimiz sözlerin ağırlığı altında da
ezilebilir, içimize attığımız her şey derin bir pişmanlık duyabiliriz.
Kelimeler çok güçlü silahlardır. Hatta onlara zehirli oklar demek yerinde bir
benzetme olur. Bu okları karşımızdaki insanlara fırlatıp fırlatmamak bizim
elimizdedir. Kelimelerle insanların ayaklarını yerden kesebileceğimiz gibi,
onlara dayanılmaz acılar da verebiliriz. Kullandığımız sözcüklerle bir insanın
ruhunda açabileceğimiz yaralar, herhangi bir bıçağın o insanın vücudunda
açabileceği yaralardan çok daha derin ve kalıcıdır bazen. Bu yüzden
söyleyeceğimiz her harfi seçerken oldukça dikkatli olmalıyız. Bunu yaparken
söylemeyeceğimiz her kelime hakkında da aynı dikkatle düşünebilmeliyiz. Çünkü
haykırdıklarımızla insanların ruhlarında açtığımız derin yaraların benzerini
susarak kendi ruhumuzda da açabiliriz. İçimizden çıkmak için çabalayan o
gerçekler kolaylıkla aklımızı ve irademizi yok edebilir. Peki ya içimizdeyken
bizi yiyip bitiren düşünceler, ortaya döküldüklerinde bir başkasını
mahvedecekse? O zaman ne yapmalı? Ne zaman susmalı ve ne zaman konuşmalı? Bu
hayatta hem kendimizi hem de başkalarını incitmeden yaşamanın bir yolu var mı?
Yoksa böyle bir hayat için her türlü kötü duygudan ve düşünceden sıyrılmış,
incitmek ve incinmenin ne olduğunu bilmeyen ilahi bir varlık mı olmak
gerekiyor? Sussak ayrı dert, susmasak ayrı dert. Düşünebilmek ve konuşabilmenin
bedeli bu kadar ağır olmamalıydı.
Havin Jiyan Fidan