HİÇ
Öncelikle girişi şöyle yapmak istiyorum.
Daha önce ‘ne yapıyorsun?’ sorusuna ‘hiç’ dediğiniz ya da
‘hiç’ diyen birine rastladığınız oldu mu?
Bunu yapan kişi sizseniz eğer büyük ihtimalle ‘nasıl hiç?
Hiç nasıl yapılır?’ gibisinden yanıtlar almışsınızdır ya da bu yanıtları veren
kişi sizsinizdir.
'Nasıl hiç?’ sorusuyla başlamak istiyorum.
Daha önce gerçekleştirdiğiniz bir eylemin size hiç gibi
geldiği oldu mu?
‘Ne yapıyorum sanki? Hiç işte.’ dediğiniz anlar olduysa
bahsedeceğim şeyi anlayacaksınızdır.
İnsan beyni çok karmaşık şekilde çalışır, hatta bazen öyle
karmaşık bir hal alır ki kendinizi yaptığınız şeyi neden yaptığınıza anlam
veremezken bulursunuz.
Niye yaptım ki bunu? Hiç işte.
Hiç, hiç, hiç...
Ne bu hiçlik?
Öyle bir şey gerçekten var mıdır?
Yokluk bildiren bir şey hiçtir.
Var olduğunu düşündüğünüz bir şeyin aslında olmadığını
anladığınızda bu hiçlik olur.
Örneğin hisler gibi.
Var zannedilir ama sonra anlaşılır ki o his olmadan da
yaşanabiliyor.
Bir şey olmadan da yaşayabileceğinizi anladığınızda o bir
hiç olur.
Daha doğrusu bir şeye olan ilginiz tükendiği vakit o sizin
için bir hiç olur.
Günümüz ilişkilerine bakıldığında birbirini çok seviyor gibi
görünen insanların bir anda birbirlerine yabancı olduğunu sıklıkla görebiliriz.
Bunun sebebi hiçliktir.
Aslında var olmayan bir şeyin olduğunu sanıp, gerçekten
kaçınan insanlar sonunda büyük bir hiçlikle karşı karşıya kalır.
Hiç değersizliktir,
Hiç görmezden gelinmektir.
Ama olan her şey kadar vardır hiç.
Çünkü olmadığından emin olduğumuz tek şey hiçtir.
Bizi şüphe içerisinde bırakmayan hiçtir.
Var olup bir süre sonra kaybolmaz hiç.
Hep yoktur ve bu onu var eder.
Bu yüzden hiç kötü değildir.
Bir şeyi size özel kılan şeydir hiç.
Örneğin,
Bir işle meşgul olduğunuzu veya bir şey düşündüğünüzü hayal
edin.
Yaptığınız iş veya düşündüğünüz şey nedir? Diye sorulacak
olursa ve siz bunun sadece sizde kalmasını isterseniz ‘hiç’ dersiniz.
Hiç bir olasılık değildir.
Çünkü zaten yoktur.
Olmayan bir sürü şeydir hiç.
Var olmayan hisler, gizlenen düşünceler, unutulan sözler,
travmalar, sorunlar ve bir sürü şeydir hiç.
Önemsiz ama bir o kadar önemli.
Küçük bir çocuk elini kesip ağlamaya başlar.
O kesiğin onu öldürmeyeceğini biliyordur.
Kesiğin iyileşeceğini de biliyordur.
Sadece o an canı acımıştır ama bu kesiğin onun için birkaç
saat sonra bir hiç olacağını da biliyordur.
Ağlar çünkü annesi onu teselli etsin ister.
Zaten bildiği ‘iyileşecek’ gibisinden sözler işitmek ister.
Oysa kesik o kadar küçüktür ki kanamıyordur bile.
Ama annesi ona ‘ne oldu?’ diye sorsun ister.
Cevabı bellidir.
‘hiç.’
Ama annesi elini görünce kesildiğini anlayacaktır.
Hiçleri anlamak budur.
Hiçlerinizi anlayan insanları sevin ve onlara hiçlerinizi
anlatın.
Malumunuz akıl okumak gibi bir teknolojiye sahip değiliz
henüz bu yüzden olan ya da olmayan hislerinizi anlatın, anlattığınız bir insan
olmak zorunda değil, bu bir eşya da olabilir. En kötü ihtimalle bir duvara
anlatırsınız.
Unutmayın,
Şu an sevdiğiniz her şey bir gün hiç olacaktır.
Bu yüzden gidin ve hiçlerinize sıkıca sarılın.
Bu bir kitap olabilir, bir insan olabilir ya da başka bir
şey.
Onun sizin için bir gün hiç olmasına izin vermeyecek kadar
sevin.
Çünkü dediğim gibi hiç nettir. Bir insan, bir his veya bir
şey hiç olursa onu bir daha var edemezsiniz.
Ancak bunları yaparsanız hiçliğin verdiği acıdan
sıyrılabilirsiniz.
Ve hiç cansızların ölümüdür.
Her ölüm de bana kalırsa acı verir.
Rukiye Turan