EYMEN TAPAR
Son yıllarda Kantçı bir ahlak anlayışındansa faydacı bir ahlak anlayışına sahip olmaya başladım. Söz konusu ahlaki bir problem olduğunda sonucun yöntemden daha önemli olduğuna karar verdim. Yöntemin önemli olacağı tek nokta uygun sonuca karar verildikten sonrasıdır, sonuca uygun yöntem belirlenirse en faydalısı olur. Bu faydacı yaklaşımım beni aynı zamanda daha liberal bir çizgiye itti. Devletin veya herhangi bir üst otoritenin müdahalesinin daha az olduğu bir görüş benimsedim. Anarşistler gibi devleti tam anlamıyla reddetmiyorum, devletin de faydalı olduğu yerler var, fakat şahsımca daha az olursa daha iyi olur.
Gelelim şimdi demokrasi konusuna. Demokrasi sağlıklı bir devletin temelini oluşturur. Halkın yönetime ne kadar müdaheae ettiğine oranla demokrasinin önemi değişebilir. Örneğin otoriter rejimlerde halk ve devlet arasındaki ilişki daha güçlü görünse de halk genelde devlete müdahale edemez, tam tersi daha olağandır. Ama devletin halk üzerinde baskısı azalırsa halk yönetimde daha fazla hak ve söz sahibi olabilir. Otorite ve ona bağlı güç daha özgür ülkelerde halka dağılacağı için hem bireyler demokratik yollarla müdahale edebilir, hem de bu ikilemin dışında daha özgürce hareket edebilir.
Üstte anlattığım gibi iki çeşit ülke vardır, halkın baskı altında olduğu ve demokrasiden faydalanamadığı ve halkın baskı altında kalmadığı ve demokrasiden faydalanabildiği. Ülkemiz için konuşmam gerekirse ikisinin tam ortasında bir yerde olduğunu söylerim. Hükümete ve döneme göre durum değişse de genelde tam ortadadır. Ülkemizin içinde bulunduğu sorunların çözümünde bunu görebiliriz. Örneğin anadilde eğitim konusu sıkça tartışılan bir konudur. Çeşitli ortamlarda önerisi bile yapılamazken çeşitli ortamlarda özgürce tartışılabilir. Ülkemizin demokrasisinde de ana dilde eğitime engel olan çok fazla engel yoktur. Yani kısaca devlet yoluyla bu sorun çözülebilir. Bana sorarsanız bu sorunun çözülmemesinin sebebi demokrasinin eksiği değil, fazlalığıdır. Böylesine bir sorun tahminimce tüm ülkenin seçimine bırakılacaktır, ve vatandaşlar destekleseler de desteklemeseler de bilinçsizce oy kullanacaklardır. Böyle bir sorunda demokrasiye başvurmaktansa direkt konu halka bırakılmalıdır. Böylece insanlar hem Türkçe hem de yaşadıkları bölgedeki dili okullarda öğrenebilir.
Küçük çaplı olaylarda demokrasiye başvurmak faydasız olabilir, ama büyük çaplı meselelerde kesinlikle başvurulmalıdır. Halkı bütünüyle etkileyen konularda seçimler önemlidir. Örneğin bir savaş söz konusuysa, halkın tamamının can güvenliği söz konusuysa işte o zaman demokrasi tek çare olabilir. "Savaşa gidilmeli mi?" Buna devlet büyükleri değil savaşacak halk karar vermelidir, tabii karar verilebilirse.
Demokrasinin durumu tam anlamıyla onu
uygulayan devlete bağlıdır. Halk her zaman oy kullanmak ve düşüncesini dile
getirmek için hazırdır, ama devletler her zaman halka danışmak istemez. Ufak
meseleler demokrasi olmadan çözülebilir, ve çözülebilirlerse kullanmak boşunadır,
bırakılmalıdır. Ama sadece demokrasinin dokunacağı kritik meseleler de vardır,
bu meselelerden bireyler birey olarak başa çıkamaz. Halkın genelini
ilgilendiren meselelerde her zaman halk dinlenmelidir. Ama asıl soru şudur;
Halk ne zaman dinlenmeli? Asıl mesele budur.
HAVİN JİYAN FİDAN
Sözlük tanımıyla demokrasi; siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli olarak halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir. Her ne kadar tanımı oldukça basit görünse de demokrasi, aslında birçok insanın kafasında oturtamadığı veya kısmen de olsa yanlış anladığı bir kavramdır. Genellikle cumhuriyet kavramıyla özdeşleştirilir ve çoğu zaman şey oldukları düşünülür ancak bu genel bir yanılgıdır. Cumhuriyet bir rejim, demokrasi ise cumhuriyetin uygulanış şekillerinden biridir. Demokratik cumhuriyetin yanında dini cumhuriyet, oligarşik cumhuriyet ve sosyalist cumhuriyet biçimleri vardır. Demokratik cumhuriyetlerde, meclisi ve ülkenin başkanını belli aralıklarla halkın seçmesi temeldir ve bizler genelde demokratik cumhuriyet kavramı ile demokrasiyi tanımlarındaki benzerlik nedeniyle aynı şey sanırız. Halbuki her cumhuriyet demokratik olmadığı gibi her devletin de demokratik olmak adına cumhuriyet rejimini benimsemiş olmasına gerek yoktur. Bu cümleyi daha iyi özümseyebilmek için demokrasi kavramının sözlük tanımının biraz dışına çıkıp felsefi özüne yönelmemiz daha iyi olacaktır.
Platon’a göre demokrasi, en az iyi olan siyasi düzendir; çünkü demokrasinin bir sapması olan okhlosiye (kitle egemenliğine) kolayca dönüşebilir. Çoğunluğun yalnızca kitlesel yoğunluk nedeniyle azınlığı ilgilendiren konularda azınlığa danışmadan karar verebilmesi, yönetim düzenini kolayca tiranlığa götürebilir. Bunun en güzel örneklerinden biri de Nazi Almanya’sıdır. Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi de yönetime seçimle geldi, onu da çoğunluk seçti. Ancak çoğunluğun bir şeyde karar kılması, o şeyin doğru olduğunu göstermez. Yani diğer birçok siyasal düzende olduğu gibi sadece belirli bir kısmın çıkarlarını korur ve ortak yararı korumaz. Kant ise demokrasi de devletin elinde bulundurduğu iktidarı kullanma biçimine göre iki yönetim biçimi olduğunu söyler: cumhuriyetçilik ve despotizm. Cumhuriyetçilik yürütme kuvvetini yasama kuvvetinden ayırır. Zaten cumhuriyetlerde oligarşileşmeyi önlemek için alınabilecek en basit önlemlerden biri de güçler ayrılığıdır. Despotizm de ise iktidar yasaları, yani kamuoyunun isteğini kendi isteklerini yerine getirmek için bir araç olarak kullanır. Buna dayanarak Kant şu sonucu çıkarır: kelimenin esas anlamıyla demokrasi bir tür despotizmdir, çünkü bütün yurttaşlar tek yurttaş hakkında, onun katılımı olmadan ve gerektiğinde tek yurttaşa karşı kararlar alabilen bir yürütme kuvveti oluşturuyor. Öyleki kararlar bütün halk tarafından alınıyor, yine de bütün halk tarafından alınmış olmuyor. Bu da kamuoyunun isteğinin hem kendisiyle hem de özgürlükle çeliştiği anlamına geliyor.
Demokrasi ile ilgili en önemli şey bir devlet biçimi veya düzeni mi yoksa bir yönetim biçimi mi olduğudur. Çünkü günümüzde her ikisi olarak da algılanıyor. Bu yüzden günümüzde demokratik bir şekilde yönetilen krallıklar olduğu gibi seçimle iktidara gelen bir oligarşi tarafından yönetilen devletlerde vardır. Çağımız insanının gözünde ise demokrasi çok partili seçimlerle özdeşleşmiş durumda. Demokrasi dendiğinde insanın aklına hemen bir meclis, bu meclisin içinde toplumun farklı kesimlerini temsil edecek birden fazla parti ve partilerin demokratik yollarla iktidara gelmek için gösterdiği çaba anlamına geliyor. Ne var ki bu anlayış, gelişmekte olan birçok ülkede “İktidara giden yolda her şey mübahtır.” ilkesiyle hareket eden siyasi partilerin olabildiğince fazla oy almak ve yönetime “sözde demokratik” yollarla gelebilmek için çoğu zaman oy verenlerin hoşuna giden ama insan haklarına -hatta bazen oy verenlerin de insan haklarına- zarar veren şeyler vaat etmeye ve yapmaya çalıştıkları gözden kaçmıyor. Buna verebileceğim en güzel örnek faşist partiler ve destekleyicileridir. Bu partilerin vaatleri çoğu zaman faşistler tarafından hor görülen ve istenmeyen kitlenin insan haklarına fazlasıyla zarar verdiği görülür.
Kendi fikrime gelecek olursam… Benim demokrasi kavramının kendisiyle pek bir sorunum yok. Ancak demokrasinin uygulanış biçimleri ve demokrasi adı altında yapılan adaletsizliklerin, iğrençliklerin ve zorbalığın etkisi gün geçtikçe artıyor ve bu bana şu soruyu sorduruyor: Demokrasi nasıl ölçülür? Dahl'a göre demokratik bir devlet yönetimi öncelikle iki ölçümle anlaşılır: Seçme hakkına sahip yetişkin nüfusun katılımıyla ölçülen katılım derecesi ile siyasal çıkarların tezahürü ve siyasal irade oluşum sürecindeki rekabet derecesi. Bu ölçümlere dayanarak İngiltere merkezli araştırma şirketi The Economist Intelligence Unit’in (EIU) 2006’dan beri her yıl hazırladığı “Demokrasi Endeksi’nin 2021 raporu, “Çin Meydan Okuması” alt başlığı ile yayımlandı. Ve bu araştırmanın sonuçlarına göre Dünya’nın en demokratik 10 ülkesi:
- Norveç
- Yeni Zelanda
- Finlandiya
- İsveç
- İzlanda
- Danimarka
- İrlanda
- Tayvan
- Avustralya
- İsviçre
Bu on ülkeden altısının meşrutiyet ile
yönetiliyor olması bana demokratik bir ülke olmak için cumhuriyet ile
yönetilmenin şart olmadığını gösteriyor. Bu tablonun bana gösterdiği, anlattığı
şey demokrasi seviyesinin doğrudan eğitim seviyesi ile bağlantılı olduğudur.
Çünkü bu listedeki ülkeler aynı zamanda en iyi eğitim sistemine sahip
ülkelerdir. Beyaz Zambaklar Ülkesi kitabında anlatılan Finlandiya eğitim
devrimi ve bu devrimle ülke yönetiminin de iyileşmesi de bu düşüncemi destekler
niteliktedir. Bana göre demokrasi bir toplumun ayakta durabilmesi için gereken
en önemli unsurlardan biridir, dolayısıyla da iyidir. Kötü olan birçok devletin
ve halkın demokrasiyi anlama ve uygulama biçimidir. Kötü olan birçok halkın ülkeleri
için iyi olana karar verebilecek eğitim seviyesine ve objektifliğe sahip
olmamalarıdır. Kötü olan insanlığın en iyi görünen şeyi bile hor
kullanabilmesidir. Demokrasi sağlıklı bir toplum için şarttır ve yukarıdaki on
ülkenin yaşam standartlarının yüksekliği de bunun bir göstergesidir. Evet,
Platon’un da dediği gibi kolaylıkla amacından sapabilir, ama söz konusu insan
dediğimiz canlıysa her şey yolundan sapabilir. İnsan evladı dediğimiz organ
nakli gibi yüzbinlerce insanın hayatını kurtaran bir tıbbi gelişmeyi bile organ
mafyalığı ile kötüye kullanmayı becermişken, var oluş tarihi boyunca dünyada
güzel olan birçok şeyi yok etmişken her şeyi yolundan saptırabilir. İnsanın
doğası gereği kaos hayatlarımızın hep bir parçası olacaktır. Ancak bir
demokrasi ve eğitim birlikte el ele yürüdüğü zaman, ortaya gerçekten de güzel
bir şeyler çıkabileceğine inanıyorum. Bir toplum demokrasi adı altında iktidara
gelmek isteyenler tarafından manipüle edilemeyecek ve ülkesi için gerçekten iyi
olanın ne olduğunu bilecek kadar iyi eğitilirse demokrasi ile iyi yerlere
gelebiliriz. Tıpkı Finlandiya'da olduğu gibi. Ancak günümüz dünyasının politik
ve sosyal durumuna bir göz attığımızda birçok ülke için bunun güzel bir hayal
ya da ulaşılması on yıllar -hatta dini ve kültürel çatışmaları da göz önünde
bulundurursak yüz yıllarca- sürecek bir hedef olduğunu görebiliyoruz. Yani
benim için demokrasi bazen ulaşılması muhtemel bir hedef bazen de insanlığın
elinde oyuncak olmuş başka bir kavramdır.