DEMOKRASİ İYİ BİR YÖNETİM ŞEKLİ MİDİR?

DEMOKRASİ İYİ BİR YÖNETİM ŞEKLİ MİDİR?



EYMEN TAPAR

Demokrasi tanım itibarıyla "siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi" demektir. Bu tanımdaki özne ve belirleyici faktör halktır. 
Öncelikle halkı anlamak gerek. "aynı ülkede yaşayan ve o ülkenin yurttaşı olan insan topluluğu" anlamını kullanacağız. Bu tanımdaki özne ve belirleyici faktör halktır, halkın oluşturduğu şey de toplumdur.
Toplumu "tarihsel gelişme içinde, aynı toprak parçası üzerinde birlikte yaşayan ve ortak bir uygarlığı olan, yaşamlarını sürdürmek, birçok temel çıkarlarını gerçekleştirmek için işbirliği yapan insanların tümü. bir arada yaşayan bireylerin oluşturduğu canlılar topluluğu." tanımlarını göre değerlendirirsek eğer bu tanımın kendisini özel olarak bir tanım yapan, yani tanımdaki belirleyici faktörün "aynı parça, ortak uzlaşı, temel çıkar, işbirliği" parçaları üzerinden birliktelik ve uzlaşı gibi faktörleri temel aldığını söyleyebiliriz.
Birliktelik ve uzlaşılar da ilişkiler yoluyla mümkün olabilir.
Buraya kadar, bu tanımlara karşı çıkılmasında herhangi bir engel yoktur.
Tümevarımcı olarak bir şeyin var oluşu bünyesi dahilindeki ilişkilere bağlıdır. Çoğunluk içerisinde de daha çok ilişki ve etkileyici faktör vardır. 
Kültürleri oluşturduğundan ve insan akıl yürütmesinin kullandığı yöntemlere olan yüksek benzerliğinden dolayı demokrasi doğanın ve düzenin sunduğu en yetkin gerçektir. Zaten üzerindeki prangalar ve suistimaller kalktıkça yani birtakım ısrarcı 'adamlar'ın kendileri zayıflayıp stratejileri güçsüzleştikçe kendini ortaya çıkarmıştır. 
Ancak gerekçe olarak 'bu tanımın işlevsiz kaldığı' durumlar öne sürülerek bu tanıma yani demokrasiye karşı çıkılabilir. "İşlemiyor kardeşim." Eğer ki bir demokrasi yoksa fikir birliği yoktur, fikir birliği yoksa zaten ne bir arada olan insanlar vardır ne de böylece var olabilecek bir kültür kardeşim.
Düşüncelerin hepsi kültürel yollarla yayılır. Bilim ve felsefe kültürel olarak bize ulaşır, kendileri birer düşüncedir ve bu düşüncelere inançlarla karşılık veririz.
Demokrasi işlemiyor demek 'bir toplum tümevaramıyor' demektir. Bir toplum tümevaramıyor demek, o toplumdaki insanlar da tümevaramıyor demek. Tümevaramayan insan demek de aklı açısından bir karara varamayan, bir düşünceyi sonuçlandıramayan insan demek. Ancak bu, mümkün değil. Düşüncesiz bir durum tanımsızdır, en azından kullandığımız düşünceler açısından.
Demokrasiyi kötülemek insanların zihniyle alay etmek demektir. Her kim ki demokrasiyi kötüler, işte o bireylerin toplum ve toplumsal olamayacağını savunur. Demokrasi basit olarak bir gösterge aracıdır, durum belirtir. Kendi içimizdeki hesaplaşmaların bozduğu tanım değildir bu.
Demokrasiyi kötüleyen, toplumu kötüler. Toplumu kötüleyen de kendini kötüler çünkü o toplumdan kaçış yoktur ve o toplumu yok edemeyecektir. Belki de bazı insanlar bu düşüncelere karşı çıkarak toplumu yok etmeye çalışıyor.

BULUT SOYAL

Son yıllarda Kantçı bir ahlak anlayışındansa faydacı bir ahlak anlayışına sahip olmaya başladım. Söz konusu ahlaki bir problem olduğunda sonucun yöntemden daha önemli olduğuna karar verdim. Yöntemin önemli olacağı tek nokta uygun sonuca karar verildikten sonrasıdır, sonuca uygun yöntem belirlenirse en faydalısı olur. Bu faydacı yaklaşımım beni aynı zamanda daha liberal bir çizgiye itti. Devletin veya herhangi bir üst otoritenin müdahalesinin daha az olduğu bir görüş benimsedim. Anarşistler gibi devleti tam anlamıyla reddetmiyorum, devletin de faydalı olduğu yerler var, fakat şahsımca daha az olursa daha iyi olur.

Gelelim şimdi demokrasi konusuna. Demokrasi sağlıklı bir devletin temelini oluşturur. Halkın yönetime ne kadar müdaheae ettiğine oranla demokrasinin önemi değişebilir. Örneğin otoriter rejimlerde halk ve devlet arasındaki ilişki daha güçlü görünse de halk genelde devlete müdahale edemez, tam tersi daha olağandır. Ama devletin halk üzerinde baskısı azalırsa halk yönetimde daha fazla hak ve söz sahibi olabilir. Otorite ve ona bağlı güç daha özgür ülkelerde halka dağılacağı için hem bireyler demokratik yollarla müdahale edebilir, hem de bu ikilemin dışında daha özgürce hareket edebilir.

Üstte anlattığım gibi iki çeşit ülke vardır, halkın baskı altında olduğu ve demokrasiden faydalanamadığı ve halkın baskı altında kalmadığı ve demokrasiden faydalanabildiği. Ülkemiz için konuşmam gerekirse ikisinin tam ortasında bir yerde olduğunu söylerim. Hükümete ve döneme göre durum değişse de genelde tam ortadadır. Ülkemizin içinde bulunduğu sorunların çözümünde bunu görebiliriz. Örneğin anadilde eğitim konusu sıkça tartışılan bir konudur. Çeşitli ortamlarda önerisi bile yapılamazken çeşitli ortamlarda özgürce tartışılabilir. Ülkemizin demokrasisinde de ana dilde eğitime engel olan çok fazla engel yoktur. Yani kısaca devlet yoluyla bu sorun çözülebilir. Bana sorarsanız bu sorunun çözülmemesinin sebebi demokrasinin eksiği değil, fazlalığıdır. Böylesine bir sorun tahminimce tüm ülkenin seçimine bırakılacaktır, ve vatandaşlar destekleseler de desteklemeseler de bilinçsizce oy kullanacaklardır. Böyle bir sorunda demokrasiye başvurmaktansa direkt konu halka bırakılmalıdır. Böylece insanlar hem Türkçe hem de yaşadıkları bölgedeki dili okullarda öğrenebilir.

Küçük çaplı olaylarda demokrasiye başvurmak faydasız olabilir, ama büyük çaplı meselelerde kesinlikle başvurulmalıdır. Halkı bütünüyle etkileyen konularda seçimler önemlidir. Örneğin bir savaş söz konusuysa, halkın tamamının can güvenliği söz konusuysa işte o zaman demokrasi tek çare olabilir. "Savaşa gidilmeli mi?" Buna devlet büyükleri değil savaşacak halk karar vermelidir, tabii karar verilebilirse.

Demokrasinin durumu tam anlamıyla onu uygulayan devlete bağlıdır. Halk her zaman oy kullanmak ve düşüncesini dile getirmek için hazırdır, ama devletler her zaman halka danışmak istemez. Ufak meseleler demokrasi olmadan çözülebilir, ve çözülebilirlerse kullanmak boşunadır, bırakılmalıdır. Ama sadece demokrasinin dokunacağı kritik meseleler de vardır, bu meselelerden bireyler birey olarak başa çıkamaz. Halkın genelini ilgilendiren meselelerde her zaman halk dinlenmelidir. Ama asıl soru şudur; Halk ne zaman dinlenmeli? Asıl mesele budur.

HEJA TARLAK

Demokrasi ile ilgili pek çok tartışmaya şahit olmuşsunuzdur. Genellikle demokrasiye karşı çıkan insanların endişesi, kamuoyunun yanlış karar verme ihtimaline dayanır. Fakat halkın söz sahibi olmamasının, yanlış karar vermesinden daha tehlikeli olabileceğini düşünüyorum. Basit bir değerlendirme yaparsak bütün yönetim şekillerinin olumsuz sonuçlar doğurabileceğini düşünüyorum. Fakat fark şu ki topluma sorulmadan yapılan hataya toplumun itiraz hakkı vardır, seçimi yapan toplumun kendisi ise böyle bir durum daha kabul edilebilir olacaktır. Bunun dışında seçme hakkının sadece belirli bir öğrenim düzeyini tamamlamış insanlara verilmesi gerektiğinin savunulmasına şahit oldum. Doğru karar alma yetisinin ya da zihinsel gelişmişlik seviyesinin eğitimle -alakalı olsa da-  tamamen doğru orantılı olduğunu düşünmüyorum. Kişisel gelişimine katkı sağlamadan öğrenimini tamamlamış birine de rastlayabilirsiniz, kırsal kesimde öğrenim görme koşulu olmamasına rağmen bireysel düşünceleri son derece sağlıklı birine de. Ayrıca böyle bir durumda birinin daha iyi karar alacağını düşünseniz bile olası bir seçim sonucu ikisini de etkileyeceği için yine ikisinin eşit söz hakkı olması gerektiğini düşünüyorum. Demokraside halk yönetciyi seçer, belirler. Yönetici halka bağlı olmak ve halkın taleplerini yerine getirmek zorundadır, aksi takdirde görevini bir sonraki seçimde devretmek zorunda kalır. Demokrasinin olmadığı ülkede yönetici daha cüretkârdır. Çünkü ona gücünü veren halk değildir, halkı tatmin etmek üzerine bir politika izlemek zorunda değildir. Özetle yöneticinin halkta değil, halkın yöneticide söz sahibi olmasını daha sağlıklı buluyorum. Yazımı Eddi Anter'in şu sözleriyle sonlandıracağım: "Demokrasi halkın iktidarlığıdır; iktidarın hak gördüğü değil."

HAVİN JİYAN FİDAN

Sözlük tanımıyla demokrasi; siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli olarak halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir. Her ne kadar tanımı oldukça basit görünse de demokrasi, aslında birçok insanın kafasında oturtamadığı veya kısmen de olsa yanlış anladığı bir kavramdır. Genellikle cumhuriyet kavramıyla özdeşleştirilir ve çoğu zaman şey oldukları düşünülür ancak bu genel bir yanılgıdır. Cumhuriyet bir rejim, demokrasi ise cumhuriyetin uygulanış şekillerinden biridir. Demokratik cumhuriyetin yanında dini cumhuriyet, oligarşik cumhuriyet ve sosyalist cumhuriyet biçimleri vardır. Demokratik cumhuriyetlerde, meclisi ve ülkenin başkanını belli aralıklarla halkın seçmesi temeldir ve bizler genelde demokratik cumhuriyet kavramı ile demokrasiyi tanımlarındaki benzerlik nedeniyle aynı şey sanırız. Halbuki her cumhuriyet demokratik olmadığı gibi her devletin de demokratik olmak adına cumhuriyet rejimini benimsemiş olmasına gerek yoktur. Bu cümleyi daha iyi özümseyebilmek için demokrasi kavramının sözlük tanımının biraz dışına çıkıp felsefi özüne yönelmemiz daha iyi olacaktır. 

   Platon’a göre demokrasi, en az iyi olan siyasi düzendir; çünkü demokrasinin bir sapması olan okhlosiye (kitle egemenliğine) kolayca dönüşebilir. Çoğunluğun yalnızca kitlesel yoğunluk nedeniyle azınlığı ilgilendiren konularda azınlığa danışmadan karar verebilmesi, yönetim düzenini kolayca tiranlığa götürebilir. Bunun en güzel örneklerinden biri de Nazi Almanya’sıdır. Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi de yönetime seçimle geldi, onu da çoğunluk seçti. Ancak çoğunluğun bir şeyde karar kılması, o şeyin doğru olduğunu göstermez. Yani diğer birçok siyasal düzende olduğu gibi sadece belirli bir kısmın çıkarlarını korur ve ortak yararı korumaz. Kant ise demokrasi de devletin elinde bulundurduğu iktidarı kullanma biçimine göre iki yönetim biçimi olduğunu söyler: cumhuriyetçilik ve despotizm. Cumhuriyetçilik yürütme kuvvetini yasama kuvvetinden ayırır. Zaten cumhuriyetlerde oligarşileşmeyi önlemek için alınabilecek en basit önlemlerden biri de güçler ayrılığıdır. Despotizm de ise iktidar yasaları, yani kamuoyunun isteğini kendi isteklerini yerine getirmek için bir araç olarak kullanır. Buna dayanarak Kant şu sonucu çıkarır: kelimenin esas anlamıyla demokrasi bir tür despotizmdir, çünkü bütün yurttaşlar tek yurttaş hakkında, onun katılımı olmadan ve gerektiğinde tek yurttaşa karşı kararlar alabilen bir yürütme kuvveti oluşturuyor. Öyleki kararlar bütün halk tarafından alınıyor, yine de bütün halk tarafından alınmış olmuyor. Bu da kamuoyunun isteğinin hem kendisiyle hem de özgürlükle çeliştiği anlamına geliyor.

  Demokrasi ile ilgili en önemli şey bir devlet biçimi veya düzeni mi yoksa bir yönetim biçimi mi olduğudur. Çünkü günümüzde her ikisi olarak da algılanıyor. Bu yüzden günümüzde demokratik bir şekilde yönetilen krallıklar olduğu gibi seçimle iktidara gelen bir oligarşi tarafından yönetilen devletlerde vardır. Çağımız insanının gözünde ise demokrasi çok partili seçimlerle özdeşleşmiş durumda. Demokrasi dendiğinde insanın aklına hemen bir meclis, bu meclisin içinde toplumun farklı kesimlerini temsil edecek birden fazla parti ve partilerin demokratik yollarla iktidara gelmek için gösterdiği çaba anlamına geliyor. Ne var ki bu anlayış, gelişmekte olan birçok ülkede “İktidara giden yolda her şey mübahtır.” ilkesiyle hareket eden siyasi partilerin olabildiğince fazla oy almak ve yönetime “sözde demokratik” yollarla gelebilmek için çoğu zaman oy verenlerin hoşuna giden ama insan haklarına -hatta bazen oy verenlerin de insan haklarına- zarar veren şeyler vaat etmeye ve yapmaya çalıştıkları gözden kaçmıyor. Buna verebileceğim en güzel örnek faşist partiler ve destekleyicileridir. Bu partilerin vaatleri çoğu zaman faşistler tarafından hor görülen ve istenmeyen kitlenin insan haklarına fazlasıyla zarar verdiği görülür.

   Kendi fikrime gelecek olursam… Benim demokrasi kavramının kendisiyle pek bir sorunum yok. Ancak demokrasinin uygulanış biçimleri ve demokrasi adı altında yapılan adaletsizliklerin, iğrençliklerin ve zorbalığın etkisi gün geçtikçe artıyor ve bu bana şu soruyu sorduruyor: Demokrasi nasıl ölçülür? Dahl'a göre demokratik bir devlet yönetimi öncelikle iki ölçümle anlaşılır: Seçme hakkına sahip yetişkin nüfusun katılımıyla ölçülen katılım derecesi ile siyasal çıkarların tezahürü ve siyasal irade oluşum sürecindeki rekabet derecesi. Bu ölçümlere dayanarak İngiltere merkezli araştırma şirketi The Economist Intelligence Unit’in (EIU) 2006’dan beri her yıl hazırladığı “Demokrasi Endeksi’nin 2021 raporu, “Çin Meydan Okuması” alt başlığı ile yayımlandı. Ve bu araştırmanın sonuçlarına göre Dünya’nın en demokratik 10 ülkesi:

  1. Norveç
  2. Yeni Zelanda
  3. Finlandiya
  4. İsveç
  5. İzlanda
  6. Danimarka
  7. İrlanda
  8. Tayvan
  9. Avustralya
  10. İsviçre

   Bu on ülkeden altısının meşrutiyet ile yönetiliyor olması bana demokratik bir ülke olmak için cumhuriyet ile yönetilmenin şart olmadığını gösteriyor. Bu tablonun bana gösterdiği, anlattığı şey demokrasi seviyesinin doğrudan eğitim seviyesi ile bağlantılı olduğudur. Çünkü bu listedeki ülkeler aynı zamanda en iyi eğitim sistemine sahip ülkelerdir. Beyaz Zambaklar Ülkesi kitabında anlatılan Finlandiya eğitim devrimi ve bu devrimle ülke yönetiminin de iyileşmesi de bu düşüncemi destekler niteliktedir. Bana göre demokrasi bir toplumun ayakta durabilmesi için gereken en önemli unsurlardan biridir, dolayısıyla da iyidir. Kötü olan birçok devletin ve halkın demokrasiyi anlama ve uygulama biçimidir. Kötü olan birçok halkın ülkeleri için iyi olana karar verebilecek eğitim seviyesine ve objektifliğe sahip olmamalarıdır. Kötü olan insanlığın en iyi görünen şeyi bile hor kullanabilmesidir. Demokrasi sağlıklı bir toplum için şarttır ve yukarıdaki on ülkenin yaşam standartlarının yüksekliği de bunun bir göstergesidir. Evet, Platon’un da dediği gibi kolaylıkla amacından sapabilir, ama söz konusu insan dediğimiz canlıysa her şey yolundan sapabilir. İnsan evladı dediğimiz organ nakli gibi yüzbinlerce insanın hayatını kurtaran bir tıbbi gelişmeyi bile organ mafyalığı ile kötüye kullanmayı becermişken, var oluş tarihi boyunca dünyada güzel olan birçok şeyi yok etmişken her şeyi yolundan saptırabilir. İnsanın doğası gereği kaos hayatlarımızın hep bir parçası olacaktır. Ancak bir demokrasi ve eğitim birlikte el ele yürüdüğü zaman, ortaya gerçekten de güzel bir şeyler çıkabileceğine inanıyorum. Bir toplum demokrasi adı altında iktidara gelmek isteyenler tarafından manipüle edilemeyecek ve ülkesi için gerçekten iyi olanın ne olduğunu bilecek kadar iyi eğitilirse demokrasi ile iyi yerlere gelebiliriz. Tıpkı Finlandiya'da olduğu gibi. Ancak günümüz dünyasının politik ve sosyal durumuna bir göz attığımızda birçok ülke için bunun güzel bir hayal ya da ulaşılması on yıllar -hatta dini ve kültürel çatışmaları da göz önünde bulundurursak yüz yıllarca- sürecek bir hedef olduğunu görebiliyoruz. Yani benim için demokrasi bazen ulaşılması muhtemel bir hedef bazen de insanlığın elinde oyuncak olmuş başka bir kavramdır.

EMİR AKDİ

Demokrasi yeterli bir yönetim biçimi değildir bana kalırsa.
Herkesin fikir sahibi olmasına dayanan demokrasi, eğitimsiz, cahil, kalın kafalı insanların da fikir sahibi olmasına izin verir. Bu insanlar kolayca manipüle edilebileceği gibi yanlışları görseler de taraflarından vazgeçmeyeceklerdir.
Eğer demokrasinin yeterli bir sistem olmasını istiyorsak fikir sahibi olan insanların, mesela seçmenlerin, belirli bir eğitimden geçmiş olmaları gerekir. Doğru lideri seçemeyecek insanlardan doğru lideri seçmesini beklemek ne kadar mantıklı olur.
Bu konuda Platon'un da 'Devlet' kitabında bir yorumu vardır. Platon ülkeyi bir gemiye benzetir ve halkı da denizcilik bilgisi olmayan mürettebata. Kaptanı mürettebat mı seçmelidir yoksa uzman denizciler mi?

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski