YALNIZLIK VE AKASYA - METİN YILDIZ

YALNIZLIK VE AKASYA - METİN YILDIZ

Yalnızlık ve Akasya

Ben koca bir şehrin ortasındaki, insanoğlunun şehrin betonlarından kaçıp yeşillik görmesi ve güzel vakit geçirebilmesi amacıyla daha büyük bir yeşil alanı tahrip ederek yaptığı bir parkta, dikenli çam ağaçları arasındaki boynu bükük bir akasyayım. Karşımda insanların oturup vakit geçirmesi için yan yana dizilen üç adet, sallanan ve her birine üç insanın rahatlıkla oturabileceği genişlikte olan banklar bulunmakta. Bense bu bankların hemen sağ çaprazında, insanlar ile yüz yüze durarak sessiz bir şekilde, gün içinde o banklara oturan insanları gözlemliyor ve dinliyorum. Daha doğrusu gözlemliyor ve dinliyordum. Neredeyse bir aydır bu banklara hiç kimse oturmadı; oysa park ilk açıldığı zaman insanlar sürekli geliyor, parkı geziyor en sonunda da dinlenmek amacıyla önümdeki banklarda oturup sevdikleriyle sohbetler ediyordu; ama zamanla bunu yapan insan sayısı azaldı ve son bir aydır sıfıra indi. Acaba insanlar parka küstükleri için mi artık buraya gelmiyorlar yoksa bir zamanlar buraya gelip gittikleri o kısacık dönem, yalnızca insanoğlunun betonla kurduğu platonik ilişkiye ara verip de nihayetinde başarısızlığa uğradığı bir girişimden mi ibaretti? Kim bilir? İnsanoğlu ağaç değil ki anlaşılsın.

   Ama bugün bu bankların sessizliği uzun bir süre sonra bozulacak gibi duruyor. Bir insan sessiz serzenişlerimi hissetmiş olacak ki, şu an bana en yakın konumda bulunan bankta oturuyor. Elindeki çakmakla oynayarak müzik dinleyen bu genç adam gözleri hafif nemli bir şekilde ufukta batmakta olan güneşi seyrediyor. Sırt çantasını bankın sol tarafındaki boşluğa bırakan ve dizlerini kendine doğru çekerek oturan gencin bir derdi olduğu her halinden belli. Öyle ki, kafasını dizlerinin arasına gömmüş, ellerini de başının hemen üstünde kenetlemiş derbeder bir vaziyette oturuyor. Bu görüntüye yüksek müzik sesinin arasından belli belirsiz bir ağlama sesi eşlik ediyor. Acaba ne derdi var? Keşke öğrenebilseydim. Keşke derdini öğrenip, derdine bir çare üretebilseydim. Ama yaradılış mâni oluyor bana. İnsanların kendi sonlarını kendi elleriyle hazırladıklarını bilmelerine rağmen, soydaşlarımı katletmelerine sebep olan yaradılış…

   Bu şehre hiç gelmemeliydim. Neyime benim üniversite okumak? Hem sanki kendi memleketimde üniversite yokmuş gibi ne diye geldim ki arkadaşlarımdan ve ailemden uzaklaşarak bu ait olmadığım kente? Acaba geri mi dönsem memleketime? Ya hayallerim ne olacak? Offf! Yine kendimi içinden çıkamadığım dilemmalara sokuyorum. Adına hayat dedikleri şey bir masa tenisi oyunundan farksız. Masanın bir tarafında dilemmalar var, diğer tarafında ise muammalar. İnsanoğlu ise pinpon topu misali bu ikisinin raketleri arasında hareket ediyor.

   Oysa buraya gelirken ne çok umut doluydum? İlk başta ailemden uzakta olduğum için özgür bir birey olacaktım. Arkadaşlarımla gece geç saatlere kadar takılsam da evime döndüğümde kimseye hesap vermek zorunda kalmayacaktım. Sonra bol bol gezecektim; müzeler, tarihi mekanlar, sinemalar, gece kulüpleri, tiyatrolar… Sınav dönemlerim haricinde her gece buralarda takılacaktım. Hayatın tadını çıkaracaktım. Ama bunların hiçbirini yapamadım. Bazı hayallerin sadece hayal olarak kalmak gibi kötü bir huyu var. Benimkiler de bu kötü huylu hayallerden.

   Peki neydi benim tüm hayallerimi yıkan, beni sürekli mutsuzluğa iten şey? Yalnızlık. Ondan başkası olamaz hayatımı yaşanılmaz kılan. Peki niye yalnızım ben? Milyonlarca insanın içinde bir ben mi yalnızım? Ne demişti şair: Herkes kaderini kendisi yazar elindeki tercih kalemiyle. Cidden bunu bir şair mi demişti? Yoksa şu an ben mi uydurdum? Ne fark eder! Bu sorunun cevabını bulunca hayatımdaki diğer sorunlar bırakacak mı peşimi? Ama galiba şair veya bilinçdışım (artık hangisi söylediyse şu lafı) haklı bu konuda. Bu yalnızlığı ben yarattım kendime. Peki neden? Bilmiyor muydum sonunun böyle olacağını? Veya güzel bir şey mi sanıyordum yalnızlığı? Sanırım her iki sorunun da cevabı “evet”. Yani yanlış bir tercih yapmışım hayatla ilgili. Madem öyle, hayat tercihimin yanlış olduğunu bana gösterirken niye bu kadar acımasızdı? Sanırım hayat bana karşı hep acımasızdı. Öyle ya kaç defa müsaade etti sevip güvendiğim insanların kalbimi kırmasına, kaç kere çelme taktı ben peşinden koştuğum hayalleri yakalamak üzereyken. O yüzden yadırgamamam gerekiyor sanırım bu durumu.  Ve sanırım hayatın bana karşı gösterdiği bu acımasızlıkların da sebebi yanlış tercihlerimdi. Yanlış insanları seçip yanlış yerlerde pes etmiştim. Neyse sanırım şimdi gitmem gerekiyor. Acaba şu an gitmek doğru karar mı? Ne fark eder? Aldığım ilk yanlış karar bu olmayacak sonuçta…

Genç adamın solundaki banka çocuklu bir çift oturunca, üzgün genç, önce gözlerini ovuşturdu ve ardından oturduğu banktan kalkarak parkın çıkışına doğru yürümeye başladı. Ondan sonra da bu genç adamı daha görmedim. Aslında ağlayan genç adamı tekrar görüp ona teşekkür etmek istiyorum. Çünkü onun yanıma gelmesinden sonra, parkın açıldığı ilk zamanlardaki kadar olmasa da insanlar yanıma gelmeye ve banklarda vakit geçirmeye başladı. İnsanları tekrardan bu parka getiren şey gerçekten o genç adam mıydı bilmiyorum ama sonunda yalnızlığımın son bulması çok güzel bir şey. İnsanları izlemek, onları dinlemek yapmayı çok özlediğim şeylerdi…

  Umarım benim yalnızlığımı bitiren genç adamın yalnızlığını da birisi bitirir.

Metin Yıldız


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski