YALNIZLIĞIN ELLİ TONU
Neresinden
tutulsa ayrı bir pencerenin açılacağı bir başlık bu yalnızlık. Dünyanın her
yerinden insanın yaşayabileceği bazen çok bariz, bazen ise insanın özelidir
yalnızlık. Bir maske yeter onu gizlemeye. 1 dostla hayatı çok daha anlamlı da
kılabilirsin, yüzlerce kişilik yalnızlığında boğulabilirsin de. Bir hayat
arkadaşı bile sana yabancıların en yakını olabilir sadece. Şiir yazdığını bile
bilmeyen eşi için böyle söyler Nilgün Marmara.
Öncelikle
yalnızlığı bir tanımlayalım. Yalnızlık, kendi başına hayatı anlamlandıramadığında
hissettiğin boşluğu dolduramama duygusudur. Ya da hayatta hissettiğin boşluğu
dolduramadığından hayatın anlamını yitirme duygusudur. Beraberinde hüzün
getirir, depresyon getirir, nefret getirir. En kötüsü de en son kabullenmeyi
getirir. Hatta sadece kendimiz için değil, bir yerlerde tek başına kalmış
herhangi bir nesne için bile hüzün dolar içimiz.
Ténéré ağacı
mesela. Dünyanın en yalnız ağacı. Sahra çölünün ortasında yapayalnız öylece
duruyor. Kökleriyle iletişim kuracağı hiçbir ağaç yok. En yakın ağaç ondan 400
km uzaklıkta. Fakat bu yıllarca gezginlerin yol göstericisi olmuş, kabilelerin
kutsal kabul edip dua ettikleri, develerine bile yapraklarını yedirtmedikleri,
savaşlarda düşman geçişini görünür kılıp avantaj sağlayan bu mucizevi ağaca
1973’te Libyalı sarhoş bir kamyon sürücüsü çarparak ağacın ölmesine neden oldu.
Evet bu devasa büyüklükteki çölde gidip
tek başına duran ağaca çarpabildi.
Şimdi yeniden
insanoğluna dönelim. Bin bir türlü yalnızlık var ama biz seçilmiş ve seçilmemiş
olarak ikiye ayıralım. Seçilmiş yalnızlıkta hiçbir problemimiz yok hatta o
kadar güzel bir şey ki insanın kendiyle vakit geçirmesi. Şöyle bir beynine
format atması. . Buna güzel bir örnek olarak Bukowski’nin sözlerini ekleyelim.
"Nefret ettiğin insanla iyi geçinme çabasına siz medeniyet diyorsunuz, ben
sahtekarlık diyorum. O yüzden anlaşamıyoruz."
Hatta Güney
Kore’de yalnız başlarına faaliyetlere giden insanlar için kullanılan bir terim
var: Honjok. O kadar popüler hale gelmiş ki artık bir sanat olarak nitelendiriliyor.
Çünkü gerçekten yalnızlar. Başkalarıyla iletişimleri yok. Bütün iletişimleri
kendileriyle.
Seçilmemiş yalnızlık ise tanımda kullandığımız boşluk hissi, çok derinden
hissediliyor. Seçilmiş yalnızlıkta olan içe dönme halini daha karanlık yaşıyorsunuz.
Çünkü istemediğiniz bir şey ve buna mecbursunuz. Etrafınız insanlarla dolu. Eş,
dost, akraba hepsi sizde bolca var. Ama boşluğunuzu dolduran tek bir insan bile
göremezsiniz ki bu bence en kötüsü. Hani yalnızların yalnızı Kafka diyor ya:
“Benim yalnızlığım insanlarla dolu.” Ayrıca bunu en çok şöhret sahibi insanlar
yaşadıklarını söylüyorlar. Yüzlercesini geçin milyonlar destekçiniz olsa da ben
yalnız hissediyorum
diyorsanız, yalnızsınız. Öyle ki yoğun ilgiden dolayı İngiltere’de yalnızlık bakanlığı bile kuruldu.
Şimdi bir de
fizyoloji açısından inceleyelim. Atalarımız topluluklar halinde yaşarlardı ve
sürüden ayrılanı kurt kapardı. Böyle düşündüğümüzde o zaman için yalnız olmak
demek ölüm demek. Bunun uzun yıllar boyu devam ettiğini düşünürsek bunun
genlerimize yansıması çok doğal. Çünkü insanların büyük bir çoğunluğu doğal
olarak yalnızlıktan korkar halde. Ayrıca bazı çalışmalar yalnızlığın genetik
olarak aktarılabildiğini göstermiştir. Bunu travmaların aktarılması gibi de
düşünebiliriz elbette. Çok yalnızım neden yalnızım diyorsanız bir soy ağacınızı
çıkarıp şöyle bir inceleyin derim.Yalnızlığın
sağlığımıza olumsuz etkilerini konuşacak olursak ortada fiziksel acıya eş değer
sosyal acı denilen bir durum var. Sosyal acı dedik, niye acıdan kıvranmıyoruz o
zaman diyorsanız da bu sefer karşımıza çok önemli bir unsur olan sosyal medya
çıkıyor. Sosyal medya, sosyal acımızı baskılıyor. Bu yüzden çoğu sosyal medya
fenomeni de belli etmese de aslında derin bir yalnızlık çekiyor. Bunun yanında
depresyon, bilişsel gerileme, kanser, iltihaplı hastalıklar ve kalp sorunları
riskini artırıyor.
Yalnızlığın
tek bir çözümü var o da sorgulamak. Benliğinizi bir süzgeçten geçirip tekrardan
çerçevenin dışından bakıp yalnızlığı yeniden tanımlamak. Kendinizi kendinizle
zaman geçirmeyi yalnızlık saymayacağınız şekilde yetiştirin der Tarkovski. O
zaman kendinizi yalnız değil honjok yaparken bulacaksınız.