Spinoza Düşüncesinde Tanrı Kavramı
Baruch Spinoza, 1632 yılında Amsterdam şehrinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir fakat 1656 yılında görüşlerinden dolayı Yahudilikten aforoz edilmiştir. Onun aforoz edilmesine sebep olan görüşü tanrı düşüncesi üzerine, semavi dinlerin aksine evrene içkin* olmasındaydı. Spinoza için panteist - panenteist hatta kendisinin ateist olduğu iddiasına kadar varan bu yorumda, mutlak bir biçimde -deus sive natura- tanrı ya da doğanın anlaşılması gerekir.
Spinoza'nın düşüncesi, felsefede eksen işlevi görür. Aklı yüceltir ve dili katı rasyonel anlamından kurtarır. Spinoza'nın tanrısının ilk öncüsü, Descartes'in yöntem üzerine konuşmasındaki tanrıdır. Kitabında Descartes, tanrının varlığının kesinliğini bir üçgenin üç açısının toplamının iki dik açısının toplamına eşit oluşunun kesinliğine benzetir. Buna göre tanrının varlığı daha rasyoneldir. Bu ontolojik kanıtların bir versiyonu olarak düşünülür. Bunun yanlış olduğunu düşünüyorum zira böylesi bir dilin yokluğu bunun böyle bir kanıt olmadığını göstermektedir. Spinoza'nın sisteminde tanrıyı anlamak için daha sonra sezgi olarak adlandırılacak şeye ihtiyaç vardır. Sezgi zamanda değil, sonsuzluğun sahasında meydana gelir. Ampirik mevzuların ve formal-mantıksal akıl yürütmenin ötesinde, sezgi insan zihnini tanrıyla ve tanrının sıfatlarıyla ve de moduslarıyla, bunlar erişilebilir olduğu müddetçe birlik içine sokar. Ancak "ötesi", metaforik olarak "yukarı yönlü" bir hareket olarak anılabilecek olan şeyle kısıtlanamaz. Sonsuz vasfıyla Spinoza'nın tanrısı başka bir şekilde davranamazdı. Özgür irade yoktur, o kadar. Tanrıda öyle bir şey yoktur, bizde de. Tanrı ne dünyanın dışında ne de içindedir. Tanrı aslında bütün "içinde" ve "dışında" olanın meydana çıkmasını sağlayan öncelik terimleriyle düşünülmelidir.
Hem Parmenides hem de Herakleitos, Spinoza'nın uzak olsa da doğrudan atasıdır. Parmenides'in sözde monizmine yapılan atıflar elbette Spinozacılığa aittir, ama uzaktan. Spinoza'nın dili ise rasyonalist kisvesine rağmen onunla belirgin benzerlikler taşır. Parmenides'in mitosunda dolaşan Estin'in -tek bir türün tamamı- bütün nitelikleri, Spinoza'nın rasyonalist hüküm sisteminin dilinde de yer alır. Diğer her şey sadece Estin'i aydınlatmaya yarar.
Her biri sonsuz ve ebedi özü ifade eden sonsuz sıfata sahip tanrı tanımı, Spinozacı sistemin dikişlerini attırma tehlikesine sahip bir düşünce ortaya koyar. Sonlu-olmayan sözcüğünü Spinoza'nın diğer kavramları ele almasına benzer şekilde kavram olarak ele alırsak ne olur? Bu durumda tanım kavramı öze uygun olarak sınır koymayı içerecektir. Ancak tanrı tanımı, tanımı da aşar. Sonsuzluk ve ebedilik atıflar tanrı kavramının anlam kazandığı çerçeveden kaçar. Yani Spinoza'nın önerdiği rasyonel sistem, ne görülebilen ne de doğrudan yüzleşilebilen karanlık bir kaynaktan sudur eder.
Veysel Taşkıran