Kıymetli takipçilerimiz merhabalar; nasılsınız, iyi misiniz?
Umarım ki keyfiniz yerindedir. Bugün sizlere Dünya tarihinin en kanlı
savaşlarından kabul edilen, metrekareye 6000 merminin düştüğü ve 253.000 Türk askerinin
şehit düştüğü Çanakkale Savaşlarında ele geçirilen bir Fransız denizaltısından
bahsedeceğim. Sizlere keyifli okumalar dilerim.
Çanakkale, tarihin dönüm noktası. Bu savaşlarda elde edilen
başarı dolayısıyla Kurtuluş Savaşının kazanıldığı apaçık bir gerçektir. Türk
milletinin zor durumlarda birbirine kenetliyor olması, onların “Ya istiklal ya
ölüm” anlayışının 7 düvele haykırışıydı. Bu savaşlarda nice kanlı çatışmalar
yaşanmış olup iki taraf da ağır kayıplar vermiştir. Böylesine savaşlar, önemli
başarılarla kazanılmıştır. Anlatacağım hikâyenin asıl kahramanı: 9’uncu Sahra
Topçu Alayı 2’nci Taburdan 5’inci Bölükten Bursa’ya bağlı Yenişehir kazasının
Orhaniye kasabasından Ferhat oğullarından Necip oğlu Müstecip Onbaşı’dır.
İtilaf devletleri, Çanakkale’de
denizaltılardan çok ümitliydiler. Bölgede faaliyet gösteren denizaltılardan
birisi de Fransızlara ait olan Turquoise (Turkuaz) denizaltısıydı. Turquoise
(Turkuaz) denizaltısı Mondros Limanı’ndan 19 Ekim 1915 sabahı saat 04:00’da
ayrıldı. Amaçları, boğazı sorunsuz bir şekilde geçerek Marmara Denizi’nde;
cepheye silah ve erzak yardımı yapan gemilere saldırıp cepheyi zayıflatmaktı.
Çanakkale boğazından geçmeye çalışan
denizaltı, periskopunu su yüzeyinde gösterdiği esnada kıyı karakolları
tarafından fark edilmiş ve büyük çaplı kıyı toplarının şiddetli saldırısının
yanında bir torpidobotun da saldırısına uğramış ancak zarar görmeden boğazı
geçmeyi başarmıştı. 15 gün boyunca Marmara Denizi’nde resmen cirit atmış;
karşılaştığı erzak gemilerine saldırmış olup geceleri su altında hafif süratle
seyir halinde, sabahları ise su yüzeyine çıkıp hava alıyordu. Kimi günler
Marmara adalarının koylarında vakit geçiriyorlardı. Türk torpidobotları
tarafından fark edilmek an meselesiydi, kıyı şeridinde birçok karakol ve duba
bulunduğu için tehlikeyle karşı karşıyaydılar. Bu 15 günün sonunda erzağı biten
denizaltı, son sürat Nara’ya doğru yola koyuldu.
Nara ile Gelibolu arasında olduğunu anlayan
denizaltı Léon
Ravenel, periskopu su yüzeyine çıkarıp tam olarak nerede olduklarını öğrenmeye
çalışmış. Rumeli yakasında olduklarını anladıkları esnada sahilden açılan top
ateşiyle periskop paramparça olmuştu. Müstecip Onbaşı, denizaltıyı fark eden
ilk kişi olmakla beraber yaptığı ilk atışta isabetle vurmuştur.
Periskopsuz hareket etmeye çalışmış olsalar da
su altına dalamadıkları için gitgide daha ağır hasarlar almaya başladılar.
Denizaltının aldığı hasarlardan ötürü içeride boğucu bir duman oluşunca
mürettebat aceleyle denizaltıyı terk etti. Böyle bir durumda kaptanın teslim
olmaktan başka bir çaresi kalmamıştı.
Denizaltıda ele geçirilen istihbarat ve
haberleşme metinleri incelenir ve bu belgeler aracılığıyla; düşman
denizaltıların Marmara’nın belirli bir yerinde toplanıp saldırı planı
yapacakları öğrenilir. Bu bilgi müttefik Alman denizaltısına verilir ve Alman
denizaltısı buluşma yerine baskın yaparak bir İngiliz denizaltısını batırır.
Esir
alınan denizaltı, İstanbul Haliç’e çekilerek tamir edilir. Denizaltının yeni
ismi “Müstecip Onbaşı”dır. Osmanlı donanmasına katılan denizaltı, aktif
görevde kullanılamaz.
Mondros ateşkes antlaşması imzalandıktan hemen
sonra, bu antlaşmadaki 6. Madde olan “Türklerin
hâkimiyet gösterdiği sulardaki bütün savaş gemileri İtilaf Devletleri’ne
verilecek ve bu gemiler belirlenen limanlarda gözaltında tutulacaktır.”
Maddesine dayanılarak Fransızlar tarafından gemi teslim alınıp Fransa’ya
götürüldü. Burada parçaları sökülerek hurda halinde satıldı.
Görüldüğü üzere Dünya tarihinde bir
eşine daha rastlanılmamış bir olay bu. 7,5 mm’lik topuyla üstlerinden emir
almayı bekleyecek vakti olmadığı için hızlı davranıp koskoca denizaltının esir
alınmasında büyük bir paya sahip olan Müstecip Onbaşı’yı rahmetle anıyoruz.
Siz değerli okurların eğlenmesi ve bir
nebze de olsa bilgilenmesini sağladıysam ne mutlu bana. Bizlere verdiğiniz
destek için teşekkür ederiz. Kendinize iyi bakın, hoşça kalın.
Ensar Akman