KÜLTÜR NE ZAMAN "NEFRET" OLUR?
Bazı insanların
genetik, psikolojik ve nörolojik bozuklukları olabilir. Bazı insanlar hasta
olabilir ancak çoğu insan arasında hastalık toplumsallaşmışsa demek ki orada
hasta olan ruhbilim, kalıtımbilim ve sinirbilimsel değil toplumbilimseldir.
Birçok hastalıklı
düşünce insanlar aracılığıyla var olmakta ve yaşamakta. Bu, birtakım insanların
ifadesidir. İnsanlar kendi içlerinde birilerini öldürmekte, ondan nefret
etmekte ve hiç yoksa bile en azından "o, olmasa daha iyi olurdu"
demektedir. Birileri birilerini öldürmek istiyorsa ortada kirli bir ölüm
düşüncesi mi vardır birileri tarafından temize çıkarılıp kabul ettirilmeye
çalışılan?
Hastalıklı bir
kültür, tutarsız düşüncelerle dolu bir kültür ilk olarak suistimallere yol
açacak. Ahlak ve duygular karşılıklı özendirme, davranışları ödüllendirip
cezalandırmayla işlediğinden dolayı şiddet, küfürler ve ahlaksızlık insanların
sahip olabileceği gizli silahlar olacak, nefsi müdafaa. İşler kötüye gittikçe,
farklı düşünceler tahammül edilemez olup saygı yıpratıcı ve işlevsiz oldukça
-daha doğrusu saygı zevkler ve para tarafından beslenmedikçe- gizli silahlar
bir bir açığa çıkacak; küfürler argolarla, şiddet türlü türlü aracılarla ortaya
çıkacak.
"Bir yerde
güçlü bir bomba patlayacak" düşüncesi sağda solda duyuldukça ve çok fazla
konuşuldukça insanlar zamanla o patlanılması beklenen bombayı arıyor olacak. Ta
ki bir yerde o bomba patlamaz ancak o bombaya benzeyen bombamsı şeyler patlar,
işte insanlar yine de bu "bomba patlayacak" haberine dayanarak
rahatlar.
Aç kalan, büyük
ihtimalle ölecektir. Bu bakıma insan doğası oldukça açıklanabilir, basit ve
ucubedir. Aç kalan ölür, tok kalan ölmez. Ölmeyen muhtemelen rahatlar, ölmek
üzere olan en rahatsızımızdır. Ölmek, etkisiz kalmak; isterse birkaç arkadaş
arasında olsun isterse aile, isterse duygular isterse de düşünceler arasında
olsun. Yaşıyor musunuz aç kalmayanlar arasında? Muhtemelen evet. Peki yaşıyor
musunuz aklı aç kalmayanlar arasında? Muhtemelen hayır.
İnsan doğasının
küçümser ve ucube tarafını sürekli olarak örtmek, geçiştirmek ve anlaşılmaz
olduğu hissini yaymak anlaşılır olanı anlaşılmaz kılacak, anlaşılmaz olan bir
şeylerin olduğu düşüncesiyle yeni işleyecek olan akıllar -gençler ve çocuklar-
"bu zaten anlaşılmaz -olmaz-, verimsiz bir arayış bu" diyerek o şeyi
anlama çabasına girmeyecek -o anlama çabasından uzak duracak, özellikle de
kendi tembelliğinin etkisiyle-, artık daha az aklın işlediği bir ortamda daha
az akıllı yani daha çok akılsız düşünceler ve davranışlar türeyecek.
İnsan aklı,
insandan bağımsız değil. Bundan dolayı insan aklını yücelten de alçaltan da
-insanların- insan aklından türeyecek düşünceleri olacak, çünkü insan aklı
kendi kendini düşünebilir ve kendi kendisinden başka bir şey muhtemelen aktif
ve etkin değildir. Düşünceler akıl aracılığıyla düşünülüp güçlenir. Belki de
duyguların çoğu düşünceleri ve düşüncelerin gelişimini yönlendiriyor.
Böylelikle sevmek sadece bir şeyi daha çok anlamanıza (yönlendirerek)
yarayabilir, onu daha çok anlamınızı sağlamaz.
Kafası karışık
bir insanın muhtemelen "içinde kalmış" bir şeyleri vardır? Bunun
dışında bu konu, cümle, önerme hakkında türeyebilecek başka bir düşünce var mı?
İşte insan doğasının basit ve ucube tarafından bir yerdi burası. O halde neden
birtakım basit istekleri olan insanları, liderleri, başarılı gördüklerimizi
yüceltiyoruz? Neden "para uğruna" ders çalışan, lider olan birisini
överken paradan hiç bahsetmeyiz, çoğu zaman?
Bu bakış
açısıyla insan doğası ucube, alay edilebilir, zavallı, çoğunlukla bilinçsiz ve
vahşidir. Bir şeyin bir açıdan böyle olması onun genel olarak böyle olduğu
anlamına gelmez.
Muhammed Eymen Tapar