KABUS GÜNLÜĞÜ: GÖLGE - BATUHAN KÜKRER

KABUS GÜNLÜĞÜ: GÖLGE - BATUHAN KÜKRER


 KABUS GÜNLÜĞÜ: GÖLGE

  Gölgelerle, karanlıkla kaplı bir adam bana doğru döndü. Artık gerçek ile kâbusu birbirinden ayıramıyorum. Adamın kim olduğunu bir türlü çıkaramadım. Bizi çevreleyen karanlık orman yüzünden adamın yüzünü görebilmek daha da zorlaşıyordu. Uzaktan sadece puslu bir şekilde bir şey kaldırdığını görebiliyordum, sonrasında bunun bir balta olduğunu anladım. Ucundaki kan lekeleri ay ışığında parlıyordu.

 Bana öfkeli bir ifadeyle gülümsüyordu. Halen tam olarak gördüğümü idrak edemiyordum sanırım gölgeler canlanmıştı.

  Sanki kabustaydım ama uyanıktım. Bana doğru yaklaştı ve önümde durdu. Bir türlü ona odaklanamıyordum sanki beyimde bir tümör ya da gözümde bir sıkıntı ortaya çıkmıştı. Onun olduğu taraf hiçbir şekilde netleşmiyordu. Kafamı sağ döndürüp sola baksam, sola döndürüp sağa baksam aynıydı bulanıktı. Suyun içinde dağılan bir mürekkep gibiydi üstündeki gölge. Çok korkmuştum ne yapacağımı bilemiyordum. Paltomun cebinde bir el feneri buldum. El fenerini yaktım üstüne tuttum, el fenerini tüm gücümle sıkıyordum çünkü başka ne yapabilirim bilmiyordum.  Tek umudum ışıktan korkup daha yakınıma gelmemesiydi. Aniden fener daha da parladı ve ışığın gücü yükselmeye devam etti. Belirsiz adam birden kaybolmuştu, buradan artık kurtulabilirdim, tek güvencem elimde tuttuğum el feneriydi.

  Ormanın derinliklerine doğru koşmaya başladım tüm gücümle, yorulduğumda ise uçurumun kenarına gelmiştim. İnce, eski, çürümüş bir ahşap köprü iki tepeyi birbirine bağlıyordu. Kurtuluş için tek şansım bu köprüyü kullanmaktı. El fenerini kapatıp cebime koydum, Ay o kadar parlaktı ki yolumu yeterince aydınlatıyordu. Ansızın yüksek bir şekilde belki 100 tane kuzgunun bağırma sesini duydum. Yukarı baktığımda tüm gökyüzünü kaplamışlardı. Tüm dünya kapkaraydı, gece birden kapkara olmuştu. Simsiyah kuzgunlar üzerime doğru uçarken kırmızı gözlerini net bir biçimde sayabiliyordum. El fenerimi çıkardım, en güçlü seviyesinde açtım. Yukarı doğru kaldırdığımda gecenin karanlığı tekrardan aydınlanmıştı. Kuzgunlar birer havai fişek gibi patlıyordu. Tüyleri yanıp kömüre dönüyordu. Korkudan attığım çığlığı onların çığlığından duyamıyordum. Uzaktan bir şarkı sesi geliyordu ama tanıyamıyordum. 70’lerden bir parça olduğu belliydi. Zaten gün içinde başka zamandan bir şarkı dinlemiyordum, belki kurtuluşun yolu bu şarkıyı takip etmektir dedim ve kurtulabilmek için şarkının peşinden geldim. Hiçliğin ortasında bir kafeye geldiğimde ise şarkı kesilmişti. Mekân çok karanlık ve sessizdi. Sanki birisi içeriye çöpler dökmüştü ya da kavga edilmişti. Yarım açık olan arka kapıdan bir ışık süzülüyordu içeriye. Oraya gitmekten başka şansım yoktu, kapıdan içeriye girdiğimde kör edici parlak bir ışık yüzünden her yer bembeyaz olmuştu.

Batuhan Kükrer

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski